16 Şubat 2017 Perşembe

Çocuklarla İletişimin 10 Altın Kuralı

Çocuklarımızla doğru iletişim kurabiliyor muyuz? Bir çok anne baba için bu sorunun cevabı hiç de iç acıcı değil maalesef.

Bir çoğumuz yoğun çalışma hayatı ve günün koşuşturması içinde bunun için yeterli zamana dahi sahip değiliz. Ancak tüm külfet işlerin, yorgunluk, stres ve ‘büyük insan problemleri’nin dışında, insanın kendisine de zaman ayırmak, biraz olsun sosyal olabilmek doğal ihtiyacı var elbette. Dolayısıyla birinci basamak; televizyonun, akıllı telefon ve iPad’lerin, Facebook, Twitter ve benzerlerinin cazibeli dünyasını bir kenara koyup, gerekirse kendimize ayıracağımız zamandan feragat edip, çocuklarımızla iletişim kurmak için fırsat yaratabilmek… Bu fırsatı yaratabildiğimiz, bir şekilde zaman ayırabildiğimiz ve iyi niyetle doğru ve kaliteli iletişim kurmaya çalıştığımız durumlarda da bunu ne kadar becerebiliyoruz sorusu ortaya çıkıyor.

Bu noktada, gayretkeş ebeveynler olarak, çocuklarımızla vasatın ötesine geçebilecek, gelişimlerini olumlu yönde etkileyecek şekilde iletişim kurabilmek için izleyebileceğimiz, bilimsel araştırmalarla ortaya konmuş bazı temel kurallara değinmekte fayda var:

1. En önemli kural, dinlemek. Gerçekten dinlemek; yani dikkatini vererek ve gerektiğinde yapılan yorumlar, sorulan sorularla aktif bir dinleme eylemi içinde olmak.

2. İletişim karşılıklı olmalı. Konuşma sadece büyük tarafından gerçekleştirilmemeli, çocuğu da konuşmaya dahil etmek için caba harcanmalı. Ebeveynin anlatan konumunda yukarıdan bir bakışla iletişime dahil olması sadece bugün içinde yaşadığımız gibi toplumlar yaratmaya yarayacaktır.

3. Doğru olmayan, anlık ve özellikle öfkenin sebep olduğu niteleme ve işaretlemelerden kaçınmalı. İletişimin bilinçli tarafı olarak, dürüst olabilmek adına çaba harcaması gereken bizleriz. Yani inanmadığımız bir şeyi ne pahasına olursa olsun dile getirmemeliyiz.

4. Güven uyandırmalı ve cesaretlendirici olmalıyız. Eğer çocuk karşısındakinin düşündüğünü açıkça ortaya koyduğunu gözlemliyorsa -ki bütün anne babalar içten içe bilir ki çocuklar niyetinizi çok kolay hissederler- bu, kendisinin de duygularını açıkça ortaya koyması için ona cesaret verecektir.

5. Çocuğunuzu dinlerken kendinizi onun yerine koymalısınız. Herkes empatinin talep etmesi kolay ama icrası son derece zor bir şey olduğunu biliyor, yine de söz konusu olan çocuklarımız ise — ve ileride bizim birer kopyamız olacaklarının da bilinciyle- biraz daha caba harcamamız gerekmekte. En azından ne demek istendiğini anlayacak kadar nefes alacağımız bir sure bile, çocuğumuzla yaşayacağımız telafisi güç yanlış anlaşılmaların önüne geçebilecektir.

6. Eleştiri, davranış şekli ya da alınan kararlar hakkında olmalı. Diğer türlü yapılan anlık ya da durum bazında yanlış bir hareket yahut kararın ötesinde, çocuğun kişiliğini hedef alan bir eleştiri, hem kendisini küçük düşmüş gibi hissetmesine sebebiyet verecek hem de yetişirken en çok ihtiyaç duyduğu şey olan özgüvenine ağır bir darbe indirecektir.

7. İletişim kurmak için hevesli olunmalı. Herhangi başka bir iş ile uğraşırken, mesela televizyon seyrederken ya da telefon kurcalarken ya da ayaküstü ve üstünkörü kurulan, ne şekilde olursa olsun mecbur kalındığı için gerçekleştirildiği izlenimi doğuran bir iletişim, -üçüncü şahıslarla olduğu gibi- çocuklarla da verimli bir sonuç ortaya çıkarmayacaktır. Dolayısıyla ne kadar çaba harcamış, ne kadar kendinizi vakfetmişseniz, taleplerinizin karşılığında çocuğunuzdan alacağınız karşılığın da o kadar kaliteli olacağını anlamak önemlidir.

8. Birlikte paylaşmak için zaman yaratılmalı. İletişim sadece konuşmak değil, bazen birlikte bir aktivite gerçekleştirmektir. Öyle ki bazen oyunlar aracılığıyla bazense masa kurmak, ortalığı toplamak gibi yardımlaşmayla gerçekleştirilen işler sayesinde sözlü iletişimin de ötesine geçen, çocuklarımızla bizi kuvvetli bağlarla bağlayacak bir iletişim geliştirebiliriz.

9. Suçlu ya da hatalıysak özür dilemesini bilmeliyiz. Hemen hemen tüm anne babaların listesinde ilk sıralarda çocuğun hatasını kabul etmesi, yanlışları ile yüzleşmesi beklentisi vardır; ama çoğumuzun aklına bizim bunu ne kadar sık yapabildiğimiz gelmez. Çocuklar için rol modeliyiz ve kesinlikle söylediklerimiz ve davranışlarımız onlar için çok önemli, diğer bir değişle kendi durdukları yerden bize baktıklarında önemli insanlar görüyorlar. Onlara özür dilemenin ya da yaptığı yanlışı kabullenip düzeltmenin ne kadar insani ve gerekli olduğunu, ancak onlarla yaşadığımız iletişimde kendimiz de aynı hassasiyeti gösterebiliyorsak öğretebiliriz.

10. Onları sevdiğimizi söylemeli, hissettirmeliyiz. Yaşadığımız diyalog olumsuz ya da rahatsızlık uyandırıcı bir konuda da olsa, mesele onları ne kadar sevdiğimiz ya da sevmediğimiz değil. Çocuklarımız ne onlara olan sevgimizden ne de onlara verdiğimiz değerden şüpheye düşmemeli. Bir yanlışa işaret etmek, ya da bir davranışı cezalandırmak doğru bir dil ve doğru araçlar kullanmakla sonuç verir, bu yüzden sevgimizi onlardan esirgediğimizi düşünecekleri bir iletişim biçiminden dikkatle kaçınmalıyız.

Tüm bu kurallar elbette ideal bir iletişimi gerçekleştirebilmek için gerekli. Diğer yandan hepimiz farkındayız ki içinde yaşadığımız zorlu toplumsal şartlar — hatta sadece çocuklarımız için duyduğumuz gelecek korkusu dahi- bizi olduğumuzdan daha sabırsız, yorgun ve daha tahammülsüz ebeveynler haline getiriliyor. Buna rağmen, doğru olanı yapmak için direnecek güç ve enerjiyi yaratmak adına harcadığımız en küçük bir çabanın dahi son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Şu kesin ki çocuklarımız bir gün gelecek bizlerin olmadığı bir dünyada yaşam savaşı vermeye devam edecekler, bu yol ayrımına gelmeden önce elimizden geldiği kadar onları hazırlayabilmek, onlara kendi çocuklarıyla doğru iletişim kurabilecekleri kişiliği geliştirecek altyapıyı aşılayabilmek anne babalar olarak bizlere düşen en önemli görev.

Orjinal metin ve kaynaklar için:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder